NUMARALI
HADİS-İ ŞERİF:
حَدَّثَنَا
أَحْمَدُ
بْنُ صَالِحٌ
وَيَعْقُوبُ
بْنُ كَعْبٍ
وَهَذَا
حَدِيثُهُ
قَالَا
حَدَّثَنَا
ابْنُ وَهْبٍ
قَالَ
أَخْبَرَنِي
يُونُسُ عَنْ
الزُّهْرِيِّ
عَنْ أَنَسٍ
قَالَ قَالَ
رَسُولُ اللَّهِ
صَلَّى
اللَّهُ
عَلَيْهِ
وَسَلَّمَ مَنْ
سَرَّهُ أَنْ
يُبْسَطَ
عَلَيْهِ فِي
رِزْقِهِ
وَيُنْسَأَ
فِي أَثَرِهِ
فَلْيَصِلْ
رَحِمَهُ
Enes (r.a.)'den;
demiştir ki: Resûlullah (s.a.v.):
"Kimi rızkının
genişletilmesi ve Ömrünün uzatılması sevindirirse, akrabasına iyilik
yapsın" buyurdu.
İzah:
Buhârî, buyu'; Müslim,
birr
Hadiste geçen iyilik
(sıla) mümkün olabilen iyilikleri yapmak, güç nisbetinde uzaklaştırılması
mümkün olan kötülükleri de uzaklaştırmaktır.
Âlimler sıla-i rahim
yapılması gereken akrabalık sının konusunda değişik görüşler ileri
sürmüşlerdir:
Bazıları "birisi
kadın diğeri erkek kabul edildiğinde evlenmeleri caiz olmayan yakınlıktaki
akrabadır" demişlerdir. Buna göre amca, hala, dayı ve teyze çocukları
sıla-i rahmi gereken akrabalardan değildir.
Diğer bazılarına göre
"varis olan akrabaya sıla-i rahim yapılması gerekir" demişlerdir.
Çünkü Sahih-i Müslim'de Ebû Hüreyre'den rivayet edilen bir hadiste şöyle
buyurulmaktadır:
Bir adam Resûlullah
(s.a.v.)'a:
Ey Allah'ın Resulü!
İnsanlardan kimin beraberliğine daha çok hakkı var? dedi. Resûlullah (s.a.v.):
''Annenin, sonra
annenin, sonra annenin sonra babanın daha sonra da sana en .yakın olanın hakkı
vardır" buyurdu.
Bu konudaki üçüncü bir
görüş ise, "vâris olsun olmasın akraba olan herkese sıla-i rahim
yapılması" şeklindedir. Yine Sahih-i Müslim'de Abdullah b. Ömer'den
.rivayet edildiğine göre Peygamber (s.a.v.):
"İyiliğin en
faziletlisi, kişinin, babasının sevdiklerine sıla yapmasıdır" buyur,
muştur.
Kurtubî'ye göre sıla-i
rahim yapılması gerekenler iki kısımdır:
1. Genel mânâda sıla-i
rahim yapılması gereken kişiler: Bunlar dinen yakın olan kimselerdir.
Birbirlerini sevmeli, birbirlerine âdil ve samimi davranmalı ve birbirlerine
karşı vâcib ve müstehab olan hakları yerine getirmelidirler.
2. Özel mânâda sıla-i
rahim yapılması gereken kişiler: Bunlar da neseben yakın olan kimselerdir.
Bunlara daha fazla iyilik yapmak, hallerini sormak ve küçük kusurlarını
görmemezlikten gelmek lâzımdır.
Hadiste geçen
"ömrün uzatılması" ifâdesi, Kur'an-ı Kerim'deki "ecelleri
geldiği zaman bir saat ne geri bırakılırlar, ne öne alınırlar"[A'râf 34.] âyet-i kerimesine ters düşmez. Şöyle ki
hadiste geçen ömrün uzatılması, süre olarak uzatma değildir. Kulu ibâdete ve
günahlardan kaçınmaya muvaffak kılarak ömrü bereketlendirmekten kinayedir.
Böyle bir kimse ölümünden sonra hayırla yâd edilir. Öldükten sonra geride bırakılan
faydalanılan ilim, devam eden sadaka ve salih bir evlâd da hayırla yâd edilmeye
vesile olan şeyler bu türdendir. Böyle bir kimse sanki ölmemiş gibidir. Bu
mânâ, hadisin zahirine uygundur. et-Tîbî de bunu tercih etmiştir. Çünkü
"Eser" bir şeyin peşinden gelen şeye denir. Bu bakımdan "ömrün
uzatılmasının", ölümün arkasından gelen hayırla anılmaya hamledilmesi
uygun olur. Nitekim bu mânayı teyid eden başka hadisler de vardır. Taberânî
el-Mu'ce-mil-û Kebir'de şu hadisi tahrîc etmiştir: "Eceli geldiği zaman
Allah hiçbir nefsi geciktirmez. Ömrün artması sadece salih bir nesildir."
İbn Fûrek bu görüşü benimsemiş ve şöyle demiştir: "Ömrün artmasından
maksat, iyilik yapanın başına gelecek musibetlerin def'edilmesidir."
İbnu'l-Kayyım'ın
ed-Dâ\ve'd-Devâ' adlı kitabında şöyle denilmektedir: "Ömür, zikir ve
ibâdetle kulun Allah'a kalben yöneldiği süredir. Kalb ne zaman Allah'tan yüz
çevirir, günahlarla meşgul olursa, ömür zayi edilmiş demektir. Buna göre
hadisteki "ömrün uzatılması" ifadesi, Allah, o kulun kalbini kendi
zikriyle ve vakitlerini kendine ibadet ve taatle mâmur kılar, demek
olur."
Hadiste geçen ömrün
uzatılmasını hakîki mânâsında da anlamak mümkündür. Bu da ömür işlerine bakan
meleğin ilmine göredir. Yukarıda geçen âyet-i kerimede Cenab-ı Allah'ın ilmi
nazar-ı itibara alınmıştır. Meselâ meleğe şöyle denebilir: Falanın ömrü sıla-i
rahim yaparsa seksen sene, sıla-ı rahim yapmazsa elli senedir. Allah katında
onun sıla-ı rahim yapıp yapmayacağı malum olduğuna göre Allah'ın ilmine nazaran
herhangi bir değişiklik yoktur. Eksiklik veya fazlalık meleğin ilmine göre
olur. "Allah dilediğini siler, dilediğini bırakır. Ana kitap O'nun
katındadır."[Ra'd 39.] âyet-i
kerimesinde buna işaret vardır. Allah ilminde olan Ana Kitap, Levh-i Mah-fûz'da
kesinlikle değişiklik ve silme olmaz. İşte bu kitaptakine "kaza-i
mübrem," meleğin yanında olana da "kaza-ı muallak" denir.
Bu konudaki diğer bir
görüş de şudur: Her insanın iki ömrü vardır:
1. Ölümle sona eren
dünya ömrü,
2. Ba'sü ba'de-1-mevt ile
sona eren berzah ömrü.
Birinci ömrün
başlangıcı doğum, ikinci ömrün başlangıcı ise, ölümdür. İki ömrün toplamı
sınırlıdır, artmaz ve eksilmez. Allah'a itaat edip sıla-i rahim yapan kimsenin
dünya ömrü artar, berzah ömrü eksilir. Sıla-i rahim yapmayanın dünya ömrü
azalır, berzah ömrü artar.
Hadis-i şerîf, sıla-i
rahim yapılmasına teşvik etmekte ve bunun, ömrün bereketlenmesine vesile
olacağım beyân etmektedir.